Vücudumuzun temel yapı taşı olan proteinler, hücre yenilenmesinden bağışıklığa, kas kemik sıhhatinden cilt ve saç kalitesine kadar her yere paha.
Genellikle et, süt eserleri yahut yumurta ile ilişkilendirilen protein kaynakları ortasına soya da girdi. Yumurtalarla rekabet edecek kadar kuvvetli olan bu müttefiğin 100 gramında 11 gram protein var.
Top Santé’nin paylaştığı bilgilere nazaran, bu bitki tam bir protein kaynağıdır ve dokuz temel amino asidin tamamını içeriyor, bu da onu en kaliteli hayvansal kaynaklarla rekabet edebilecek bir seçenek haline getiriyor.
Tokluk hissini artırıyor
Ancak yararları bununla hudutlu değil: Lif açısından güçlü olan bu besin, sindirime yardımcı olur, tokluk hissini artırır ve istikrarlı bir beslenmeye katkı sağlıyor. Ayrıyeten, kıymetli antioksidanlardan olan izoflavonlar içerdiği kokteyl, kalp damar hastalıklarına karşı hami bir tesir gösterir ve bilhassa menopoz periyodu bayanlarında hormonal istikrarın korunmasına yardımcı olur.
Mikro besinler açısından tüm beklentileri karşılayan soya, demir, magnezyum ve folat üzere pahalı içerikleriyle gerçek bir canlılık kaynağıdır; hem düşük kalorili hem de neredeyse yağsızdır. Fakat bu sebzeyi daha da ilgi alımlı kılan, esaslı tarihidir.
Edo periyodundan (1603-1868) bu yana Japon çiftçileri tarafından, saplarıyla birlikte atıştırmalık olarak tüketilen soya, ismini da bu gelenekten alır; “edamame” sözü, tam olarak “fasulye dalı” manasına gelir.
Bugün yalnızca Japon izakayalarını değil, Michelin yıldızlı mutfakları da fethetmiş durumda. Hazırlanması son derece kolay olan bu zerzevat, her türlü tarife ahenk sağlar. Klasik bir versiyon için haşlanmış yahut buharda pişirilmiş soya, gurme bir dokunuş için kızartılabilir, daha cesaretli yemeklerle harika bir ahenk yakalar.
Hatta birtakım şefler, onu humus olarak kullanıyor yahut siyah pirinçle karıştırarak varlıklı ve renkli bir salata oluşturuyor.
